Seçimlerden sonra daha bir kurşunileşti hava. İktidar, kendisini ve çevresindekileri korumakla, kollamakla meşgul. Destek aldıklarının çıkarları için memleketin ağacını kesiyor, toprağını veriyor.
Muhalefetin bir kısmı ortadan toz oldu. Adı ana muhalefet olan ise, dibe doğru yol almakta. Ama, yerel seçimden başarı beklemekte. İktidarın belirlediği gündemin dışına çıkmaktan dahi aciz hâlde oysa.
Vermeseydiniz bu iktidara oy diyenlere cevap, bu muhalefete mi oy verecektik oluyor.
Siyasetin bilinçli olarak bilinçsizleştirdiği kitleler kiralardan, geçinememekten, ağır bir ekonomik yükün altında ezilmekten şikayetçi. Kafayı kaldırıp başka şeylerden şikâyet edecek, başka taleplerde bulunacak hâlde değiller. Talepleri niteliksizleşen toplumlara bayılır bazı iktidarlar.
Eğitim, sosyal adalet, eşitlik falan hak getire. Artık, bunları sadece çok dar bir çevre konuşuyor. Sırf sorumluluk hissettikleri için, konuşmadan edemedikleri için. Umut taşıdıkları için değil yoksa.
Yeni bir ekonomi yönetimi kuruyoruz denildi. Seçimlerin üzerinden neredeyse 2.5 ay geçti, ortada herhangi bir plan, program yok. Anlıyoruz ki, sıcak paraya el açmaktan başka bir plan yok. Tabii, bir de herkese aynı vergiyi ödeten dolaylı vergilerle topluma yüklenen maliyetler. Hükümetler yanlış yapar ama bedeli topluma ödetilir.
Geçtiğimiz günlerde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından bir enflasyon raporu sunuldu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan ve geniş kitlelerin pek inanmadığı ve dolayısıyla beklentilerini “hissedilene” göre oluşturduğu enflasyon, 2023 sonunda %58 olacakmış. Pek mümkün gözükmüyor. Fiyatların artarak arttığı bir süreç yaşanıyor. 1980’ler ve 90’lar da böyleydi.
Yeni bir ekonomi yönetimi kuruyoruz denildi. Seçimlerin üzerinden neredeyse 2.5 ay geçti, ortada herhangi bir plan, program yok. Anlıyoruz ki, sıcak paraya el açmaktan başka bir plan yok.
Hükümetler, süreklilik arz eden bir enflasyon süreciyle vatandaşlarının servetinin önemli bir kısmına gizlice ve gözetilmeksizin el koyabilirler. Bu yöntemle, sadece el koymakla kalmıyorlar, keyfi olarak da el koyuyorlar ve süreç çok kişiyi yoksullaştırırken bazılarını zenginleştiriyor.
Bir üst paragraftaki sözler iktisatta devrim yapmış bir isme, John Maynard Keynes’e ait. Türkiye’de insanlar, Keynes’in bu sözlerini hücrelerinde hissederek yaşıyorlar. Enflasyon, piyasa kilitlenerek, para politikasında yan yollar denenerek indirilmeye çalışılıyor. Ekonomiye güven yok ve geri gelemiyor. Tedirginlik ve belirsizlik yüksek düzeyde. Bazıları yoksullaşırken, bazıları zenginleşiyor.
Geçtiğimiz günlerde, Bodrum’da bir bankacı ile tanıştım. Ağırlıklı olarak hangi sektörlerdeki işleri finanse etmektesiniz bu aralar diye bir soru sordum. Yer, Bodrum ise, turizm cevabını almak çok doğaldır değil mi? Cevap, inşaat oldu.
Dünya Bankası’nda yıllarca iklim krizi ile ilgili olarak çok sayıda ülkede projede çalışmış bir arkadaşımla sohbet etmekteydim. Türkiye’deki turizm sektörünü anlayamadığını dile getirdi. Kazancı doğanın güzellikleriyle doğru orantılı bir sektörün doğayı katleden uygulamalarından söz etti. Sektörün, bindiği dalı nasıl kestiğini anlamadığını anlattı.
Boşvermişlik, umursamazlık ama kötüye giden havada bozulan moraller. Seçim yaklaşır, ortalık hareketlenir. Beklenmedik bir şeyler oluverir, ortalık hareketlenir. Ama, ileriye aydınlıkla bakan bir ülke arıyorsanız, umuda hâlâ yer var mı?(Arda Tunca– Politikyol, 10.08.2023)