Ana Sayfa ÜNİVERSİTE 7 Kasım 2021

Çoğu ülkede rektörlerin siyasi otoritelerce atandığı iddiası

Üniversite özerkliğinin sağlanması, bilimsel üretim ve tarafsızlık için bir önkoşul olarak değerlendiriliyor. Nitekim dünyanın en saygın üniversiteleri, siyasi otoritelerden özerk karar alabilmeleri ile ünlüler. Rektörün akademisyenler, çalışanlar, öğrenciler, mezunlar gibi farklı bileşenlerin katıldığı demokratik usullerle belirlenmesi, kurum idaresi çevresinde oluşacak rıza ve uyum açısından da önemli. 
Bulgular

Prof. Dr. Melih Bulu’nun iddiasının aksine rektörlerin doğrudan yürütme organı tarafından atandığı örnekler çoğunlukta değil.

Nüfusu 10 milyonun üzerinde olan ülkelerde yaptığımız incelemede, rektörler üniversite bileşenlerinin de dahil olduğu katılımcı ve demokratik süreçlerle belirleniyor.

Belli ölçütlere göre incelediğimiz 90 ülkenin 40’ında rektörleri, hükümet yetkilileri ya da devlet başkanı, yani yürütme organı doğrudan atıyor. 50’sinde ise rektör üniversitenin de dahil olduğu, çoğunlukla seçime dayalı demokratik bir usulle belirleniyor.

Prof. Dr. Melih Bulu’yu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2 Ocak 2021 tarihinde Boğaziçi rektörlüğüne atamasının ardından başlayan tartışma sürüyor. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve akademisyenleri rektörün, üniversite bünyesindeki demokratik bir seçim yerine, yürütme atamasıyla göreve gelmesine karşı çıkıyor ve protesto gösterileri yapıyor.

Tepkilerle beraber dünyadaki rektör belirleme süreci ve yöntemi de tartışılır oldu. Prof. Dr. Melih Bulu, diğer ülkelerdeki üniversitelerde seçimle gelen rektör diye bir şey olmadığını, her yerde atanarak göreve gelindiğini öne sürdü.

rektor atama iddia

Üniversite özerkliği, her demokratik ülkede akademik çevrelerce arzu edilen bir durum. Türkiye’de rektörlerin belirlenmesi usulünün yıllar içinde üniversite özerkliğini zedeleyici yönde değiştiği üzerinde genel bir uzlaşı var.

Üniversite özerkliğinin sağlanması, bilimsel üretim ve tarafsızlık için bir önkoşul olarak değerlendiriliyor. Nitekim dünyanın en saygın üniversiteleri, siyasi otoritelerden özerk karar alabilmeleri ile ünlüler. Rektörün akademisyenler, çalışanlar, öğrenciler, mezunlar gibi farklı bileşenlerin katıldığı demokratik usullerle belirlenmesi, kurum idaresi çevresinde oluşacak rıza ve uyum açısından da önemli.

Türkiye’de üniversitelere rektör ataması, ilk olarak 12 Eylül 1980 darbesi ile kurulan Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ile başladı. YÖK’ten önce rektörler, üniversitelerin kendi içindeki seçimlerle göreve geliyordu. 80’li yıllar boyunca rektörü cumhurbaşkanı atadı.

1992 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nin de girişimiyle rektörlerin seçimle gelmesi sağlandı. 2547 sayılı kanunun 13. maddesinde yapılan değişiklikle, rektörler üç aşamalı bir sistemle belirlenmeye başladı. Rektör üniversitede belirlenen adaylar arasından cumhurbaşkanınca seçiliyordu. Seçim ve atamanın bir arada olduğu bu sistem, 3 Ekim 2016 yılına kadar uygulandı.

2016 yılında 676 sayılı Olağanüstü Hâl KHK’sı ile öğretim üyelerinin aday belirlemesi uygulamasına son verildi. Artık YÖK’ün önerdiği adaylar arasından cumhurbaşkanı atama yapıyordu. O dönemde Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atanan Prof. Dr. Mehmed Özkan’ın gelişi de kayyum eleştirilerine neden olmuştu.

2018 yılına gelindiğinde ise üniversitelere rektör atamasında tüm yetki, tek başına cumhurbaşkanına verildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan rektör atamalarını 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 13. maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne dayanarak yapıyor. Atama okul içinden olmak zorunda değil. Yanı sıra rektörlük için üç yıl profesörlük şartı da kaldırıldı.

Tüm yetkinin tek başına yürütmede olduğu örnekler

İddialara bir yanıt oluşturmak için de, belli başlı ülkelerin rektör belirleme süreçlerinin belli ölçütlere göre incelenmesi gerekiyordu. Bu nedenle, araştırmayı biraz daraltmak için nüfusu 10 milyonun üzerinde olan ülkelerin yükseköğretim sistemlerine bakarak, yalnız devlet üniversitelerine rektör atama süreçlerini inceledik. Böylelikle kaçında rektörün belirlenmesinde tüm yetkinin tek başına yürütme organında olduğunu ortaya koyar nitelikte veriler elde ettik.

Burada metodolojik olarak şöyle bir yol izledik. Elbette birçok demokratik ülkede de nihai aşamada rektörün belirlenmesinde yürütme organının (genelde eğitim bakanlığı) dahil olduğu bir atama ya da onay söz konusu. Ancak bu örneklerde rektör adayı ya da adayları katılımcı süreçlerle belirlenmiş, yani halihazırda kurum rızası oluşmuş oluyor.

Bu aşağıdaki dokümanda görebileceğiniz gibi ikili bir değerlendirme üzerinden ilerledik. Bu değerlendirmede,

Doğrudan atama 1: Rektörün, üniversite ya da bileşenlerinin dahli olmaksızın, doğrudan doğruya yürütme organı tarafından atandığı örnekler

Seçim usulü 0: Rektör adayı ya da adaylarının, üniversite ya da bileşenlerinin de dahil olduğu katılımcı süreçlerle belirlendiği ülkeleri ifade ediyor. Buradaki değerlendirme ölçütünü belirleyen ise, Türkiye’de 2018 itibariyle uygulanmaya başlanan sistemin benzerlerinin dünyada gerçekten ne kadar ve nasıl ülkelerde yaygın olduğunu anlamaya çalışmamız.  

Oluşturduğumuz analiz tablosuna erişin. 

Doğrudan atama daha yaygın değil 

Her şeyden önce, rektör belirlenmesinde tek ya da iki tip sistem yok. Her ülkenin, hatta bölgenin tarihi, gelenekleri, ihtiyaçları ve kendine has hikayesi rektörün belirlenmesinde etkili. Ancak bu ikili işaretlemeye engel değil. Çünkü süreçler değişse de, idarenin demokratik süreçlerle mi yoksa tepeden atamayla mı belirlendiği konusundaki net farkı ayırt edebilmek mümkün.

İncelediğimiz 90 ülkenin 40’ında rektörleri, hükümet yetkilileri ya da devlet başkanı, yani yürütme organı doğrudan atıyor. 50’sinde ise rektör üniversitenin de dahil olduğu, çoğunlukla seçime dayalı demokratik bir usulle belirleniyor.

Rektörlerin doğrudan yürütmece atandığı ülkelerin yedisi parlamenter demokrasi, 19’u başkanlık, dokuzu yarı başkanlık, üçü anayasal monarşi, ikisi ise monarşiyle yönetiliyor. Seçim usulünü benimseyen 50 ülkeden, 13’ü parlamenter, 22’si başkanlık, dokuzu yarı başkanlık, altısı anayasal monarşi yönetim şekline sahip.

Yine tabloya bakıldığında, genel olarak demokratik olarak nitelendirilen ülkelerin neredeyse tamamında, rektörlerin üniversitenin de dahil olduğu demokratik usullerle belirlendiği görülüyor.

Tabloda incelediğimiz bazı ülkelerin sistemlerine yakından bakarak Türkiye ile farklılaştıkları noktaları daha net görebiliriz.

ABD’de iki farklı sistemde de rektör seçimle geliyor

Amerika Birleşik Devletleri’nde iki farklı sistem bulunuyor. Anglo-Sakson modelini benimseyen üniversitelerde rektörü, üniversite yönetim kurulu seçiyor, eğitim bakanı onaylıyor. Üniversite yönetim kurulunda akademisyenler,  hükümetin atadığı temsilciler, öğrenciler ve idari personel temsilcileri, eyalet valisi, eyalet eğitim yöneticisi, sendika temsilcileri, diğer sivil toplum örgütleri temsilcileri ve bölgede bulunan ilk ve ortaöğretim okulları yöneticilerinden temsilciler yer alıyor.

ABD’deki diğer üniversitelerde ise farklı bir sistem uygulanıyor. California Üniversitesi’nde rektörü üst yönetim kurulu seçiyor. New York State Üniversitesi’nde ise üniversite personeli seçiyor, atamayı mütevelli heyeti yapıyor. Berkeley Üniversitesi’nde de rektör adaylarını, öğretim üyeleri, idari personel, öğrenci ve mezunları içeren bir danışma komisyonu belirliyor; mütevelli heyeti de seçiyor. Dolayısıyla geniş katılımlı bir süreç izleniyor. Harvard Üniversitesi’nde ise rektör, mezunlar derneğinde yürütülen seçim süreciyle atanıyor.

Rusya’da ise rektörü, üniversitedeki akademik konseyde yapılan seçimin ardından belirlenen adaylar arasından hükümet atıyor. Ancak özellikle ülkenin en büyük üniversiteleri olan, Moskova Devlet Üniversitesi ve St. Petersburg Devlet Üniversitesi’nin rektörünü devlet başkanı atıyor. Devlet başkanının rektörü görevden alma yetkisi de var. Ancak her iki durumda da öncesinde bir seçim süreci olduğu söylenebilir.

AB ülkelerinde üniversite konseyi belirliyor

Avrupa Birliği genelinde, farklı yöntemlerle ilerleyen, katılımcı bir seçim süreci var. AB ülkelerinde yer alan üniversitelerde rektör, üniversite topluluğunu bir araya getiren konseyler ya da yönetim organlarınca seçiliyor. 

Örneğin Almanya, federal bir devlet olduğu için rektörlerin belirlenmesi eyalet yasalarına bırakılmış. Ancak Almanya’da genel olarak rektörler, öğretim üyeleri, öğrenciler, araştırma görevlileri ve idari personel temsilcilerinden oluşan üniversite konseyince belirleniyor. Öncesinde de üniversitenin özel olarak kurduğu bir arama komisyonuyla rektör adayları belirleniyor. Onay ve atama yetkisi ise eyalet eğitim bakanına ait. Bakanın seçilen adayı veto hakkı da var. Veto durumunda kurul yeni bir aday daha belirliyor. Almanya’daki bazı üniversitelerin internet sitelerinde de rektörün üniversite seçim kurulunca belirlendiği belirtiliyor. Ayrıca Almanya özelinde üzerinde durulması gereken başka bir konu da rektör benzeri bir yönetici kadrosu olan “Kanzler” makamının kurumlarda bulunuyor oluşu. Kanzlerler, kurum dışından atamayla geliyor olsalar da yürüttülkleri görev sadece mali bakımdan denetimi gerçekleştirmek. Almanya örneği, üniversitenin tüm bileşenlerinin karar sürecinde etkili olduğunu gösteriyor. Siyasi otoriteler de çoğunlukla üniversitenin aldığı kararı onaylıyor. Ülkede yerleşmiş karmaşık rektörlük sistemi tüm denetim, seçim gibi demokratik süreçlerin parçası olan tüm ögeleri barındırıyor denebilir.

Fransa’daki rektör belirleme sürecinde de seçim var. Rektör, öğretim üyeleri, öğrenci ve idari personelinin oluşturduğu üniversite konseyi üyelerinin salt çoğunluğu ile seçiliyor. Fransa’da üniversitenin üst yöneticisine rektör değil, “Président” (Başkan) deniyor. Başkan bir dönem için (dört yıl) seçiliyor ve görev süreci ancak bir kez tekrarlanabiliyor. Birçok konuda karar mercii gibi görünen başkanlık mekanizması, üniversitenin kendi içinde yapılan mali ve idari raporlamalar sayesinde demokratik mekanizmalara da sahip bulunuyor.

Yunanistan’da ise üniversite genel kurulunda üç yıl süreyle seçilen adayı, eğitim bakanı atıyor.

Britanya’da da seçim usulü var

Britanya’nın siyasi ve idari yapısından dolayı bağımsız yönetime sahip bölgelerdeki üniversitelerde seçim usulleri de kendi içinde değişiklik gösterebiliyor. Ancak genel olarak üniversiteler siyasi otoritelerin müdahalesi olmaksızın, özerk bir yönetim yapısına sahip. Dolayısıyla rektör, üniversite senatosunun belirlediği adaylar arasından üniversite bileşenlerinin oluşturduğu konseylerce beş yıllığına seçiliyor. Örneğin Britanya Birmingham Üniversitesi’nin yönetmeliğinde rektörün üniversite konseyinde seçileceği belirtiliyor. Oxford Üniversitesi’nde de üniversitenin bileşenlerinin yer aldığı bir komisyon seçiyor.

Güney Kore’de her üniversite, rektörün atanması için kendi tavsiye komitesini kuruyor. Son aşamada, üniversiteden belirlenen adaylar arasından, eğitim bakanının önerisi üzerine cumhurbaşkanı rektörü atıyor. Öte yandan Güney Kore’de üniversite yönetiminin bağımsızlığını artırmak, üniversiteler arası işbirliğini sağlamak ve eğitimi güçlendirmek için Üniversite Eğitim Konseyi de bulunuyor.

Çin’de katılımcı olmayan bir süreç izleniyor

Tek parti yönetimi bulunan Çin’de ise her üniversitede Komünist Parti sekreterinin başkanlık ettiği parti komitesince yönetim sağlanıyor. Çin Komünist Partisi komitesine başkanlık eden parti sekreteri kurumda, siyasi iktidarın temsilcisi olmasının yanı sıra, karar verici ve yönetici konumunda. Çin üniversitelerine rektör atama süreci de katılımcı olmayan, kapalı bir süreç olarak ilerliyor. Rektörün atanması parti komitesince yürütülen araştırma süreciyle belirleniyor. Rektör parti üyeleri arasından seçiliyor. Bunun yanı sıra atanan rektör, komitenin parti sekreterinden sonra ikinci önemli üyesi oluyor. Yani kurumu fiilen kontrol eden yine parti sekreteri.

Meksika’da üniversiteler özerk, Azerbaycan’da kararname ile atanıyor

Meksika’da üniversitelerin özerk olduğu, siyasi otoritelerin müdahalesi olmadan ilerleyen katılımcı bir süreç olduğu gözleniyor. Üniversite konseyi ya da yönetim kurulunda belirlenen adaylar arasından beş yıl süreyle rektör seçiliyor. Meksika üniversitelerinin seçim sürecine dair birçok ilanla karşılaşmak da mümkün.

Azerbaycan’da ise Türkiye ile benzer olarak rektörler, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle atanıyor. Mısır’da da aynı şekilde üniversitelerin rektörlerini doğrudan cumhurbaşkanı atıyor.

Öte yandan bazı ülkelerin üniversitelerinde kurul var, ancak bu kurula hükümet yetkilileri başkanlık ediyor. Örneğin Ürdün’de rektör seçimini hükümet yetkililerinin yer aldığı kurul belirliyor.

Devlet başkanı ya da valinin rektör olduğu ülkeler de var

Daha siyasi güdümlü üniversite yönetimi söz konusu olan ülkeler de var. Örneğin Pakistan ve Bangladeş gibi ülkelerdeki üniversitelerin rektörü (şansölye) devlet başkanı. Rektör yani devlet başkanı, belirlediği kriterlere göre de rektör yardımcısını atıyor. Rektörün görevini yerine getiremediği durumlarda rektör yardımcısı yönetimi sağlıyor.

Doğu Afrika ülkesi olan Kenya’da da benzeri bir durum 2012 öncesi dönemde söz konusuydu. Devlet başkanı üniversitenin rektörü olmasının yanı sıra, yardımcısı ve konsey üyelerini kendisi atayabiliyordu. Ancak 2012 yılında yapılan bir değişiklikle üniversite topluluğunun da dahil olduğu daha demokratik bir rektör atama süreci izlenmeye başlandı. Üniversitede oluşturulan senato artık rektör için adayları belirleyebiliyor.

Hindistan’da ise eyalet valisi, bölgedeki üniversitelerin rektörlüğünü yapıyor. Vali, üniversitede konsey kurarak rektör yardımcısını atama yetkisine de sahip. Seçilen rektör yardımcısı da üniversitenin bilfiil yönetimini sağlıyor.

Rektörlerin atanma süreçlerindeki farklılıklar bazı problemlere sebep oluyor

Bu çalışma kapsamında diğer ülkelerdeki rektörlerin göreve gelme şekilleri araştırmasını yürütürken bazı benzer düzenlemelerin ayrıca üzerinde durmakta fayda var. 1980’lerin ardından kamu kurumlarının yapılanmalarını neoliberal politikaların gerekliliklerine uygun hale getirmek için Latin Amerika ve bazı Afrika ülkelerinde yüksek öğrenim konseylerinin kurulduğunu görüyoruz. Konseylerin hemen hemen yapıları bulundukları ülkelerde birbirine benziyor. Bakanlık ya da başkan tarafından atanan konsey üyeleri ya üniversite yönetiminin seçiminde büyük rol oynuyor. Bu konseyler, rektörlüğe aday olabilecek kişileri atamayı yapacak idareciye sunuyor, üniversiteleri dışarıdan hem mali hem de bilimsel olarak denetliyor. Konseylerin kurulmasının amacı olarak üniversiteleri dünyayla daha iyi rekabet edebilecek, kalite standartlarına uygun öğretim kurumları haline getirmekten bahsediliyor. Konseylerin benzer yıllarda ortaya çıktığı ülkelerin şu anki yönetim biçimlerinin ise genellikle başkanlık/yarı başkanlık olduğunun altını çizmekte de fayda var.

Neoliberal politikaların getirdiği şirket gibi yönetme anlayışı sebebiyle üniversite yönetimlerinin yaşadıkları sorunların en çok hissedildiği ülkelerden biri Avustralya. Ülkede 1990’lı yıllarda dışarıdan gelebilen “Vice-chancellor” denilen rektör benzeri pozisyonlarla yönetilen üniversiteler, zamanla öğrenci kapasitesinin artması, bilimsel çalışmalara ayrılan yatırımların azalması gibi yapısal sebeplerle tepkilerin odağı haline geliyor. 1,5 milyon Avustralya dolarına kadar çıkabilen maaşlar alan yöneticiler işlemez hale gelen sistem yüzünden gazetelerin manşetine çıkıyor, geçen aylarda da yüzlerce öğrenci üniversite yönetimlerinin geldiği son noktayı sokaklara çıkıp protesto etmişlerdi. Avustralya’daki öğrenci birlikleri de sorunlara çözüm için yönetimde daha fazla söz almak istiyorlar.

Yorumlar

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Hazır Site by Uzman Tescil