DOLAR
Alış: 37.97
Satış: 38.13
EURO
Alış: 43.07
Satış: 43.24
GBP
Alış: 50.14
Satış: 50.52
Atatürk’ün Antakya Sevdası
Atatürk ve Antakya
Mustafa Kemal Atatürk 1905 yılında Harp Akademilerini bitirdikten sonra Şam’daki 5.Kolorduya tayin edilir. 12 yıl sonra Temmuz 1917- Ekim 1917 tarihleri arasında Yıldırım Ordularına bağlı olan 7. Ordu komutanlığı görevinde bulunmuştur. Antakya-İskenderun bölgesinin ne kadar jeostratejik öneme sahip olduğunu tanıklık eder. Bu nedenle Hatay topraklarının kaybedilmemesi için 1917 yılından vefat ettiği 10 Kasım 1938 tarihine kadar mücadele etmiştir.
Ulusal kurtuluş savaşı sürecinde 1921 yılında Fransızlarla imzalanan Ankara Antlaşması ile İskenderun-Antakya’nın Misak-ı Milli sınırları içinde olmasına rağmen Suriye’de kalmasını kabul ediyor. Fakat ilgisini kesmiyor. Lozan görüşmeleri devam ederken Mustafa Kemal Paşa’nın 15 Mart 1923 tarihinde Adana’ya geleceğini haber alan Sancaklılar; Ulu Gazi’yi karşılamak için bir komite oluşturulmasına karar verdiler. Hatay’dan 200 kadar kişi Adana’ya gitmişti. Atatürk’ü karşılama esnasında; matem sembolleri gibi baştanbaşa siyahlara bürünmüş bir küme kadın içindeki, iki levha taşıyan ikişerden dört kız birden bire yolun ortasına dikilmiş ve ellerindeki bu iki levhada ‘‘Antakya-İskenderun’’ ve ‘‘Gazi baba bizi de kurtar’’ yazıları taşımışlardı. Mustafa Kemal bu sahneden oldukça etkilenmişti. Bu sırada bu hanımların önünde bulunan, Antakyalı olup Adana Öğretmen Okulu’nda okuyan 19 yaşındaki Ayşe Fitnat’ın o an içinden geçtiği şekliyle, doğaçlama okuduğu şiir Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya, Hatay’ın kurtuluşunda bir dönüm noktası olan şu sözleri söyletti: “Kırk Asırlık Türk Yurdu ecnebi elinde kalamaz!”
1921 yılında, yoğun bir ruh hali içinde Atatürk tarafından söylenen bu söz, onun Hatay konusuna bakış açısını net bir şekilde ortaya koymuştur. Atatürk’ün Hatay davasına sahip çıkan Adana nutkundan sonra faaliyetlerini hızlandıran Sancak Türkleri, önce Lozan’daki Türk heyetine, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine İskenderun Sancağı’nın da Türkiye’ye ilhakını temin etmek suretiyle Fransız mezaliminden kurtarılmaları yolunda resmi müracaatlar yapmışlardır. Atatürk, 1 Kasım 1936’da TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmada şu sözlerle Türkiye’nin Sancak meselesine verdiği önemi ve kararlılığını ortaya koymuştur: “Bu sırada Milletimizi gece gündüz meşgul eden başlıca mesele, hakiki sahibi Öz Türk olan İskenderun Antakya ve havalisinin mukadderatıdır. Bunu üzerine ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz. Daima kendisiyle dostluğa çok ehemmiyet verdiğimiz Fransa ile aramızda tek ve büyük mesele budur. Bu işin hakikatini bilenler ve hakiki sevenler, alakamızın şiddetini ve samimiyetini anlarlar ve tabii görürler…” Atatürk’ün bu konuşmasının Sancak bölgesinde geniş tesirleri olmuştur.
Atatürk, Tayfur Sökmen ile yaptığı görüşmede olaya resmen el koyduğunu ve Antakyaİskenderun havalisine ‘‘Hatay’’ adını verdiğini söyleyerek teşkilatlanma konusunda talimat vermiştir. Bunun üzerine İstanbul’da bulunan ‘‘ İskenderun-Antakya ve Havalisi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’’nin ismi “Hatay Egemenlik Cemiyeti” olarak değiştirilmiş, Mersin, Dörtyol, Hassa ve Kilis’te şubeleri açılmıştır. Bu maksatla Antakya-İskenderun ve Havalisi Halkı İdare Heyeti adına 30 Ekim 1936 tarihinde Atatürk’e ve Başbakan İnönü’ye müracaatta bulunmuşlardır. Müracaatlarında ‘‘Hataylıları Anavatana ilhaktan başka herhangi bir şekl-i idare ne tatmin eder ne de milli varlığımızı korur’’ diyerek gerçek amaçlarını ortaya koymuşlardır.
“HATAY BENİM ŞAHSİ MESELEMDİR!”
Atatürk, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ile yaptığı bir konuşmada; “Bilirsin ki çocuk, 1921 senesindeki antlaşmayı (Ankara Antlaşması) yapanların başında ben vardım. O zaman Mösyo Franklin Boullion ile bu konuda çok şeyler konuşmuştuk. Onları şimdiki Fransız idarecileri öğrenmemiş veya unutmuş olsalar bile, ben asla unutmadım ve unutmam. Bu itibarla defalarca, Fransız sefiri Mösyo Ponsot’ya da açıkça söylediğim gibi, dava benim şahsi davamdır ve icap ederse yine şahsen halletmem gerekir. Binaenaleyh şayet böyle bir zaruret karşısında kalırsak tutacağım yolu da kararlaştırmış bulunuyorum. Böyle bir durumda derhal Devlet reisliğinden hatta ve hatta mebusluktan istifa edeceğim. Serbest bir Türk vatandaşı olarak, bu işte çalışan arkadaşlarla beraber Hatay topraklarına gireceğim. Bildiğin gibi bunun her zaman ve çok emin yolları vardır. Oradaki mücahitlerle ve anavatandan kaçıp bize katılacağından şüphe etmediğim kuvvetlerle meseleyi yerinde ve içten halletmeye çalışacağım. İsterse Türkiye Hükümeti beni ve arkadaşlarımı asi ilan eder ve hakkımızda takibat yapar.’’
Yorumlar
Yorumlar (Yorum Yapılmamış)
Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.