İrfan Osman Hatipoğlu
Uyarmak sözcüğünü çok çirkin bulurum. Uyarı yapılıyorsa sorun var demektir. Ya da sorun üretilmeye devam ediliyor anlamı çıkar.
Başkan Bülent Nuri Çavuşoğlu’nu uyarma istemimiz ise sorunun varlığından çok, sorun üretmeye doğru hızla kaymasıdır.
Başkan Çavuşoğlu’nun seçimi kazanması sonrası heyecanlandık. Yaşam döngümüzde yeni umutlar yeşerdi. Aldığı ilk kararlar, söylemleri yanılmadığımızı ortaya koydu.
Kendisini koşulsuz desteklediğimi, desteklemeyi sürdüreceğimi ilan ettim.
Neden uyarma gereği duydum.
Başkanın sürüklendiği/sürüklenmeye çalışıldığı nokta; çıkış noktasından hızla uzaklaştığı, kısır döngünün içinde yoğrularak sıradanlaştığı, taşralı zihniyetine, kişisel egosuna teslim olmaya başladığının izleri ortaya çıkmasıdır. Bunun en tipik örneği “Kent Konseyi” kurultayıdır.
Sayın Çavuşoğlu’nun, Kent Konseyi ile ilgili yeni yapılandırma çabasında, danışmanlarının kendisini yanlış yönlendirdiğini düşünüyorum. Ne kendisi ne de danışmanları Kent Konseyi’nin öneminin farkında olmadığı gibi belediyenin en etkili “halkla ilişkiler” birimi olduğunu kavrayamamışlar.
Oysa kent konseyi, başkan Çavuşoğlu’nun Denizli’deki kurumsallaştırılan “vasat yaşama” karşı verdiği mücadelenin başarı kazanması için en önemi enstrümanlardan birisi. Belediyenin bu sivil ayağı güçlendirilmezse, çıkacak sonuç, Napolyon’un generaline verdiği yanıtta gizli.
Napolyon’a atfedilen bir öykü vardır. Bir çatışma kaybediliyor, komutanı çağırıp “Neden kaybettik?” diyor. Komutan “Beş sebebi var majesteleri. Birincisi barut bitti…” deyince Napolyon “Gerisini anlatma” diyor.
Bir sonraki yazı: “Kent Konseyi neden önemli”